Tarihte domino etkisi yaratabilecek bazı olaylar yaşanır. 31 Temmuz 2024’te saat 02:00 sularında İran’ın başkenti Tahran’da bu tarz olaylardan birine şahit olduk. Hamas liderinin suikast sonucu öldürülmesi, Orta Doğu’nun kaderini değiştirebilir. Bu suikastin nasıl gerçekleştirildiğini OSINT TURK araştırdı.
İsrail’in Hamas ve Hizbullah yöneticilerine yönelik suikast girişimleri her seferinde daha da cüretkar hale gelirken, Hamas liderinin Tahran’da öldürülmesi tüm dünyanın gözlerini bölgeye çevirmesine sebep oldu.
Vakayı, açık kaynak istihbaratı yöntemleri ile detaylı olarak inceledik ve bazı temel sorulara yanıt aradık: “Olay yeri ve çevresinin güvenlik koşulları nasıldı?”, “İran, daha önce aldığı sinyal önlemlerini almış mıydı?”, “Kısa mesafeli füze mi, uzun menzilli roket mi, yoksa F-35 uçakları mı kullanıldı?”. Herkesin kontrol edebileceği verileri toplayarak suikastte İran’ın ihmali olup olmadığı ve İsrail’in kullanmış olabileceği yöntemleri ortaya çıkardık.
Raporumuzdaki bulgularımızı, HaberTürk canlı yayınında duyurduk. Raporu okumadan önce izleyebilirsiniz.
I. BÖLÜM: OLAY YERİNİN DETAYLARI
Yukarıda bahsettiğimiz sorulara yanıt aramaya başlayabilmemiz için, olay yeri hakkında daha fazla bilgiye ihtiyacımız var. 31 Temmuz 2024, saat 02:00 sularında gerçekleşen saldırının “tam olarak” nerede yaşandığını anlayarak başlayalım.
TESİS VE ÇEVRESİ
Hamas lideri, Tahran ziyaretinde “kimseye söylenmeyen” ve İran Devrim Muhafızları’na ait bir tesiste öldürüldü.
Söz konusu tesis, bir askeri bölgenin içinde ve Tahran’ın kuzeyindeki dağların eteklerinde bulunuyor.
Yukarıda, tesisi turkuaz bir noktayla, tesisin bulunduğu askeri bölgeyi de yeşil alanla gösterdik. Ek olarak, askeri bölgenin hemen kuzeybatısında İran Dağ Polisi’ne ait bir kontrol noktası olduğunu da saptadık.
Yukarıda, İran Dağ Karakolu’nun hemen yanından çekilmiş bir fotoğraf görüyorsunuz. Söz konusu polis karakolundan, saldırının gerçekleştiği askeri tesisin rahatça görülebildiği anlaşılıyor.
Çevreyi anladığımıza göre, sorulara yanıt aramaya başlamadan önce biraz daha yakınlaşalım ve saldırının gerçekleştiği odayı inceleyelim.
ODA
Binanın hasar alan tek odası, kuzeybatı köşesinde, yukarıda bahsettiğimiz dağlara bakan en üst kattaki odası. Yerden yaklaşık 10 metre yüksekte.
Daha önce çekilmiş fotoğraflar ve uydu görüntülerindeki off-nadiri kullanarak, hangi duvarlarda pencere olduğunu anlayabiliyoruz. Odanın batıya bakan duvarında (diğer odalardan farklı bir anomali olarak) herhangi bir pencerenin bulunmadığını görebilirsiniz.
2017’de çekilmiş yukarıdaki fotoğraf ve aşağıdaki 6 Mart 2023 tarihli uydu görüntüsü; bize var olan bir pencerenin son dönemde duvarla kapatılmadığını, odanın her zaman bu şekilde olduğunu gösteriyor.
Öte yandan odanın kuzey duvarında, batı duvarının aksine pencerenin bulunduğunu saptadık. Bu sayede odanın içinde olanlar hakkında görsel bilgi almak için tek yönün dağlar olduğu ortaya çıkıyor.
Odanın kuzey ve batı duvarları yıkılmış, ancak çatısında herhangi bir delik veya büyük çaplı hasar göze çarpmıyor.
Aynı kattaki diğer odaların pencerelerinin, basınç ile içeriden dışarıya doğru hasar gördüğü görülüyor. Basında yer alan 7.5 kg’lık bir patlayıcı anlatısıyla uyumlu bir patlama olduğu anlaşılabiliyor.
Odanın tabanının altının çoğunun binanın mimarisi sebebiyle boş olduğu, aşağıdan bir saldırıya dahi açık olduğu görülüyor. Oda ile gökyüzü arasındaki tek bariyer olan tavandaki betonun kalınlığı ise önemli. Bunu hesaplamak için perspektif yöntemini kullandık. Hemen yukarıdaki fotoğrafın çekildiği doğrultuya dik, enlemesine uzanan, uydudan ölçülebilecek kadar büyük ve ölçmek istediğimiz dik uzunluk ile aynı düzlemde bulunan bir referans objesinin uzunluğunu ölçerek başladık.
Daha sonra bu genişlikle aynı (ve fotoğrafa dik) düzlemde bulunan yüksekliği, yani odanın üzerindeki tavanın betonunun kalınlığını ölçebildik: 1 metre. Odayı gökyüzünden ayıran 1 metrelik beton, İsrail’in hedefindeki yüksek profilli bir kişiyi altında güvenle konaklatmak için yetersiz. Zira Spike füzeleri dahil birçok mühimmat, 1 metre betona penetre edilebiliyor.
Bunları da ortaya çıkarırken tekrar belirtelim: Odanın tavanında herhangi bir delik veya hasar bulunmuyor. Yine de, İran’ın güvenlik zaafiyetlerine bir yenisini ekliyor ve yanıt verilmesi gereken soru sayısını artırıyor.
Ancak İran’ın cevaplaması gereken sorular listesine tek katkımız bu değil. Diğer soruları ortaya çıkarmak için, sinyalleri incelememiz gerekiyor.
İRAN GEREKLİ SİNYAL ÖNLEMLERİNİ ALDI MI?
Bu noktada açık kaynak istihbaratı teknikleri sınırlarında kalarak, iki farklı sinyal türünü ölçtük ve Haniye’nin Tahran’a yaptığı bir önceki ziyaretteki yoğunlukları ile öldürüldüğü günkü yoğunluklarını karşılaştırdık: GPS bozucular ve Hava Savunma Sistemleri; farklı saldırı senaryolarına işaret ettikleri için özellikle değerlendirmeye değerler.
ASKERİ RADAR SİSTEMLERİ
Öncelikle Tahran üzerindeki iyonosfer ölçümlerine bakalım. Bu noktada, aşağıdaki görselde gördüğünüz kırmızı, mavi ve yeşil şeritlerin hava savunma sistemleri dahil askeri sinyallerin konumlarını gösterdiğini söyleyelim.
Görsellerimizde, Tahran’ın radar sistemleri ile sıkı bir şekilde korunduğu, ve Haniye’nin öldürüldüğü tesisin baktığı dağların iki zirvesinde de radarların bulunduğu görülebiliyor.
Bu sistemlerin sinyal yoğunluklarının azalmış ya da artmış olabileceğini öngörerek sinyal yoğunluğunun zamana göre grafiğinde bir anomali yakalamayı beklemiş olsak da; aşağıda göreceğiniz üzere bu sinyaller her gün nasılsa aynı oranda çalışmış durumda ve herhangi bir artış veya azalış söz konusu değil.
GPS BOZUCU YOĞUNLUKLARI
Bir diğer önemli sinyal incelemesi ise, Haniye’nin öldürüldüğü gün Tahran’daki GPS’lerin bozucularla karıştırılıp karıştırılmadığı olacak. İran’ın zaafiyetinin boyutunu tespit edebilmek için karşılaştırma yapmamız gerekiyor. Karşılaştırma yapılacak tarih olarak 26 Mart 2024’ü, yani Haniye’nin öldürülmeden bir önceki ziyaretinin tarihini ele alacağız.
Aşağıdaki görselde, 26 Mart 2024’te Tahran’daki GPS sinyallerinin bozulduğu, şehrin üzerindeki altıgenin kırmızı olmasından anlaşılıyor. Yani o gün, gerekli sinyal önlemleri İran tarafından alınmış gibi görünüyor.
Öte yandan, suikast günü aynı sinyaller incelendiğinde Tahran’ın üzerindeki altıgenin yeşil olduğunu gördük. Yani, İran, suikast günü, daha önceki güvenlik protokollerini uygulamayarak GPS sinyallerini karıştırmamış.
Bu da, tıpkı odanın üzerindeki betonun kalınlığı gibi, İran’ın cevaplaması gereken başka bir soru olarak karşımıza çıkıyor.
Birinci bölümde incelediğimiz verilerimiz, İran’ın zaafiyetlerinin de ortaya çıktığı, geniş çaplı bir çevresel farkındalık oluşturmamızı sağlıyor.
II. BÖLÜM: MUHTEMEL SUİKAST SENARYOLARI
Bu bölümde, Occam’ın usturasına uygun şekilde olayın en fazla soru işaretini en basit şekilde kapsayan senaryoları ele aldık. Birinci bölümde gördüğümüz ortam ve zaafiyetler ışığında, fazla karmaşık ve riskli olan “içeriden patlama senaryosunu” ve enkazın boyutu ve cerrahiliği ile uyuşmayan “minimum 400 kg patlayıcı” taşıyan uzun menzilli Jericho füzeleri ile vurulma” senaryosunu”, ele almaya değer bulmadık.
Vakayı bu yolla mantıksal elekten geçirdiğimizde, elimizde kalan senaryolar yalnızca iki tane: “Yakın mesafeden roket ile saldırı” ve “F-35 ile özel mühimmatlı saldırı”
SENARYO #1: YAKIN MESAFEDEN ROKETLİ SALDIRI
Olay yerinin, bu tarz bir saldırıya müsait olup olmadığını anlamak adına yapmamız gereken; olası saldırı noktasını ve silahını saptamak olmalı.
SALDIRGANLARIN MUHTEMEL KONUMU
Hedefin odada olduğunun bilinmesi gerektiğinden, saldırganın zamanlamasını ayarlamak için oda ile görsel temas kurması gerektiği düşünülebilir. Bunun gerçekleşebileceği tek yön, birinci bölümde de bahsettiğimiz gibi, odanın baktığı, Tahran’ın kuzeyindeki dağların yamaçları.
Aşağıdaki görselde, odanın baktığı dağlardaki tüm yapıları kırmızı ile işaretledik.
Analizi ilerletebilmemiz adına, bu noktalardan hangilerinin Haniye’nin kaldığı odayı görebildiğini belirlememiz gerekiyor. Görüş alanı hesapları, aşağıdaki görselde parlak yeşil alanlar ile gösteriliyor. Bu alanların içinde kalmayan, yani Haniye’nin odasını göremeyen yapıların rengini sarı olarak işaretledik ve bu noktaları eledik.
Şimdi Haniye’nin odasını gören yapılar için üç farklı filtreyi aynı anda kullanacağız: “Askeri bölge içinde bulunmamak”, “İran dağ polisi tarafından görülmemek” ve (Dağ polisinin kontrol noktasından geçemeyeceği için) “kuzeye, dağların yukarısında doğru bir kaçış yoluna sahip olmak.”
Aşağıdaki görselde, parlak yeşil alanlar (yukarıdakiyle karıştırmayın) İran dağ polisinin görebildiği alanları gösteriyor. Bu alanlar içinde kalan kırmızı işaretli yapıları eliyoruz. Geri kalanlardan “sadece bir tanesi hariç” hepsi, askeri bölgede kalıyor.
Üstelik, elimizde kalan tek yapı, yani Haniye’nin odasının rahatça görülebileceği; aynı anda İran Dağ polisi tarafından görülemeyen tek noktada, tam da uygun bir kaçış rotasının bulunduğunu da belirtelim. Bu noktadan güneye, yani dağların altına doğru indiğinizde İran Dağ Polisi’nin kontrol noktasından geçmek zorundasınız. Dolayısıyla, kaçış yönü kuzeye doğru (aşağıdaki görselimizde yolun “sağına” doğru) olmalı. Böyle bir saldırı yaşandıysa, bu noktadan yapılmış olması ve saldırganların bu yönde kaçmış olmaları kuvvetle muhtemel.
Son olarak, bu noktada bulunan yapının ne olduğuna bakalım. Bu yapı, bir kafe. İsmi “Kafe Restoran P** To*****” Yapının yolun hemen kenarında olduğu, yüksek bir alana konuşlu olduğu, çevresinin yüksek duvarlar ve üstünün de tente ile kapalı olduğu için içindekinin görülmesinin neredeyse imkansız olduğu bu yer, böyle bir senaryoda kullanılmak için oldukça uygun. Kafe’nin saldırı saatinde kapalı olduğunu da belirtmekte fayda var.
SALDIRGANLARIN MUHTEMEL SİLAHI
Basında ve yetkililerin açıklamalarında Spike füzesinin ismi sıklıkla geçti. Spike füzesinin bilgilerine eriştiğimizde, gözlemlerle herhangi bir çelişki olmadığı görülüyor. Aşağıdaki görselimizde, 12.7 kg’lık bir patlayıcı taşıdığını görebilirsiniz. Bu, enkazın büyüklüğü ile uyumlu görünüyor.
Üstelik, Spike füzesinin penetrasyon kabiliyeti de, “tam olarak Haniye’yi dış dünyadan ayıran tek bariyer olan duvarların” kalınlığı ile eşit: 1 metre.
Sonuç olarak, hem İran’ın zaafiyetleri, hem de İsrail’in kabiliyetleri; en olası detaylarını verdiğimiz bu senaryonun gerçekleşmiş olmasına izin verecek boyutta. Herhangi bir engel olmasa da, gökyüzünde çizgi gibi bir dumana sahip bir kamera görüntüsü gibi herhangi bir bulguya erişilemiyor. Muhtemel mi bilmiyoruz ama, en azından mümkün olduğu kesin.
SENARYO #2: F-35 SALDIRISI
Bu senaryoyu çalışabilmemiz adına, öncelikle iki şeyi bilmeye ihtiyacımız var: “F-35’in özellikleri”, “İsrail’in yöntemleri”. Bir hipotez kurabilmek ve şanslıysak bir test yöntemi dizayn etmek için bu verileri toplamamız gerekiyor.
F-35’İN ÖZELLİKLERİ
İsrail, F-35’lere sahip bir ülke. Bu uçaklar hakkında ilk bilmemiz gereken, birinci bölümde gösterdiğimiz radarlar tarafından saptanamaması. Bu sistemlerin çalışır durumda olduğunu gördüğümüze göre, elimizde sadece bu uçak türü kalıyor.
Bu uçaklar hakkında daha detaylı bazı bilgileri bilmemiz, senaryoyu doğru kurabilmemiz ve test yöntemimizin geçerli olması için gerekli.
Bir kural oluşturabilmek adına, olabilecek en uç senaryo üzerinden gidelim, yani F-35’in yüksüz olduğunu düşünelim. Menzil hesaplarında kesin sınırlar koymak adına bu şekilde düşündüğümüzde, yüksüz bir F-35’in menzilinin 2200 km olduğunu bilmemiz önemli. Zira İsrail’den Haniye’nin öldürüldüğü bina arası mesafe 1600 km ve yakıt ikmali yapılmadan böyle bir saldırının gerçekleşmiş olması mümkün değil.
Yakıt tasarrufu yaparak uçtuğunda ise saatte 850 km’lik bir ortalama hıza sahip. Tüm bu verileri, patlamanın yaşandığı zamanı da bildiğimize göre; olayın yaşandığı andan geriye doğru sararak o gece ne olmuş olabileceğine dair fikirler elde edebiliyoruz.
Ama önce, İsrail’in daha önce gerçekleştirdiği uzun menzilli hava saldırılarından (ki, 7 Ekim’den beri bu tarz uzun menzilli -bu hariç- iki doğrulanmış saldırısı var) en uzun menzilli olanını inceleyelim ve İsrail’in bu tarz uçuşlarda kullandığı yöntem ve uçakları anlayalım.
F-35’leri açık kaynaklar ile izlemek zor olsa da; bu operasyonlarda kullanılan tanker uçakların saptanması ve hata yapması çok daha kolay.
ÖRNEK VAKA: HUDEYDE LİMANI SALDIRISI
Daha önce de belirttiğimiz gibi, 7 Ekim’den beri İsrail’in yaptığı hava saldırılarını incelediğimizde, sadece iki tanesinin yakıt ikmali gerektirecek menzilde olduğunu gördük. Bu saldırılardan biri İran’a, bir diğeri -ki, şimdi ele alacağız- ise Yemen’e yapılmış.
20 Temmuz 2024 tarihinde Yemen’deki İran’ın vekil savaşçılığını yapan Husilerin kontrolündeki Hudeyde Limanı’na İsrail uçakları çok ağır bir bombardıman gerçekleştirdi.
O tarihe dair yaptığımız görüntü aramalarında, İsrail’in en güneyindeki kenti olan Eilat’taki biri tarafından çekilmiş bir fotoğrafa eriştik. (Yukarıda) Fotoğraf, saldırıyı yapmaya giden F-15 ve F-35 uçaklarını, ve daha da önemlisi, onlara yakıt ikmali yapan tanker uçağı gösteriyor. Tanker uçağın görüntüsü incelendiğinde, bu uçağın İsrail Hava Kuvvetleri’ne ait bir Boeing 737-300 cinsi tanker uçak olduğunu anlıyoruz.
SENARYODA KESİN OLAN TEK ŞEY
Yukarıdaki paragraflardaki gerçeklerle oluşturduğumuz denklemin içine, uç veriler ekleyerek bu senaryoya dair “yasalar” bulabiliriz. Bunu yapmaya yakıt ikmalinin “nerede yapılmış” olabileceğini, kesin bir aralık içinde saptayarak başlayalım. Zira tanker uçakları takip etmek görece kolay ve saptayacağımız alana doğru giderken transponderını kapatmış, veya kapatmadan gitmiş bir Boeing 707-300 görmemiz, bu senaryoya dair bir bulgu olur.
Öncelikle, ya gidişte, ya dönüşte, ya da hem gidişte hem dönüşte yakıt ikmali yapması gerektiğini tekrar edelim.
Eğer giderken yakıt ikmali yaptıysa, uç veri olarak denkleme Ürdün-Irak sınırının Ürdün tarafını koyduğumuzda, F-35’in dönüşte Irak üzerinde yeniden yakıt ikmali yapması gerektiğini anlıyoruz.
Öte yandan, sadece dönerken yakıt ikmali yapılırsa, F-35 İran hava sahasını terk ettiği anda (Tahran’dan kuş uçuşu en kısa çıkış Süleymaniye üzerinden), yakıtının bitmesine 200 km kala Süleymaniye üzerinde yakıt transferi yapmak zorunda kalıyor.
Dolayısıyla, ortadaki bir noktada hem gidiş hem de dönüşte yakıt ikmali yapmış olabileceği üçüncü olasılıkta da kesinlikle Irak hava sahasını kullanması gerektiği matematiksel olarak kanıtlanıyor.
Bu üç olasılığın her birinde aynı olan tek şey, Irak üzerinde bulunan ve Ürdün sınırından İran sınırına uzanan 630 km’lik çizginin bir yerlerinde, en az bir noktada bir Boeing 707-300 tanker uçağının uçmuş olması gerektiği. Bu senaryo gerçekse, kesin olacak bir şeyi ortaya çıkardığımıza göre; bunu test edebiliriz.
Askeri hava trafik kayıtlarını geçmişe doğru incelediğimizde, Haniye’nin vurulduğu gece, İran saati ile 01:50’de Ürdün-Irak sınırına yakın mesafede, yüksek irtifada seyreden İsrail’e ait bir Boeing-707-300 ile karşılaştık.
Tam da beklediğimiz uçağı, tam da beklediğimiz yere doğru giderken bulmamız, F-35 senaryosunu kanıtlamasa da, ciddi bir bulgu olarak kayıtlara geçmeli.
Diğer tarafa bakarsak, F-35’ten bırakılacak bir mühimmatın bu derece küçük bir hasar vermesi ve çatı yerine yan duvardan girmesi gerekiyor. Bu, normalde görülenlerle çelişse de, teknolojik olarak imkansız değil.
SONUÇ
İki senaryo da mümkündür. F-35 risksiz ancak daha düşük ihtimalli olmakla birlikte bu olasılığı destekleyen bir bulguya eriştik. Öte yandan, yakın menzilden bir roketle vurulmuş olması için tüm koşulların uygun hale getirildiğini gördük. Ancak açık kaynak istihbaratı ile bu senaryo için bulgu aramamız mümkün olmadığı için, yorum yapamıyoruz.